‎"Elinin körü" diyerek başlamak istemediğin halde, "elinin körü" kelimelerini katmak zorunda bırakıldığın bir cümlenin karşısına geçip ona hissiz halde baktığını fark ettiğinde, etrafında kimsenin kalmadığını anlamak çok zamanını almıyor. Hem bugüne kadar ne anladın ki? Hatta şuan bildiğin en gerçek şey anladıklarının herhangi bir mânâsının olmadığı değil mi? Öyle anlar ki bunlar, anlattıklarını anlamaya çalıştığını anlarken anlattığını, karşındakinin ne düşündüğünü boş veriyorsun. Bazen bir kelimeyle siktir olup gidiyor insanlar hayatından. Kimine göre çok önemli, kimine göre hiç bir nedenden! Bunu bile önemsemediğini hissettiğinde, hislerinin tamamen ortadan kaybolduğu fikriyle aranda ölümüne bir kavga başlıyor! Yalnızlığını kabul ediyorsun. Birileri seni alıp bir biblo gibi bıraksalar odanın herhangi bir köşesine umrunda olmayacak halde bir kabullenme bu! Nefes alıp verdiğini bilmek yeterli mi? Sadece nefes al, nefes ver, bu kadar mı? Kocaman bir boşluk, içine bir tek senin sığabileceğin kadar büyük! Sen büyüksün, kendi altında ezilip, buna can yanması demeyecek kadar da güçlü! Dev! Evet kocaman bir devsin. Bütün dostlarını, aileni, kısacası muhatap olduğun tüm insanları hayatından def edebilecek kadar yalnızsın! En çok ağlayanın kazandığı bir yer mi burası? Burası gerçekten bir yer mi? Burası, yer, gerçek! Evet bir yer burası, bütün gerçekliği avucunun arasına alıp, tüm gücünle sıkıp yumruğunu, ardından hızlı bir hamleyle açıp bir sihirbaz gibi kaybettiğin bir yer!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

FULYA çiçeğinin hikayesi