Korkma, korkma dediğime de bakma, ki artık yaşantıma ait herhangi bir şeyin seni korkuttuğunu sanmıyorum, bilmeyeceğini bilerek ve bunu önemsemeyerek söylüyorum, uyandım yine. Perdelerim kapalı, odada olması veya olmaması gereksiz/gerekli bir sürü nesne var. Az sonra kalkacağım saatlerdir üzerinde durduğum yataktan, küllüğü boşaltacağım, banyoya gidip aynaya bakmadan yıkayacağım yüzümü ve bir sigara yakacağım sonra. Bunları yaparken aklımda olacaksın. Aynı anda aynı şeyleri yapıyor olabilmeme ihtimalimizi düşüneceğim. Düşünmek iyi bir şeydir derlerdi, kendimi bildim bileli bunu söyleyen insanlar tanıdım. Düşünmek, varlığını kanıtlayana kadar o bilginin içine düşmek, düşerken de düştüğünü anlamaya çalışmak, nedenini öğrenmeyi istemek. Kara bir delikten farksız bu! Oysa benim seni düşünürken hissettiğim şey tam anlamıyla hissizlik, acı ya da mutluluk veren bir şey değil bu, felç olmuş bir bedenin dokunulmazlığı gibi. Dokunmuyorsun artık bana, dokunsan dokunduğunu anlayacağımı sanmıyorum. Anlamadan, anlamaya çalışmadan varım bugün. Düşünmeyi bırakmak istiyorum. Çocukken öğretilen ne varsa hepsinin birer yalan olduğunu anladım. Kendini yok etmeye hazırlamanın yolu bilimsel değil! Felsefesi yok bunun! Lisanı yok! Anlamsızlığın içinde anlama gayreti göstermenin saçmalık olduğunu düşünüyorum. Söylediklerim birer düşünceyse eğer, bunlar seninle benim aramda bir köprü oluşturmayacak, biz bir köprünün iki farklı tarafı olabiliriz ancak. Bir insanı sevmekle başlamıyor her şey, en büyük yalan da bu! Ve ölümü planlanmış bir bedenin düşünmesi veya düşünmemesi mânâsız!
FULYA çiçeğinin hikayesi
Bir varmış bir yokmuş ,uzak ülkelerin birinde, dağların doruklarında güzeller güzeli Dağ Fulyası yaşarmış.Baharın ilk belirtileriyle uzun kar uykusundan uyanır, güneş sıcaklığını iyice hissettirmeye başladığı günlerde tomurcuklanır, yaz boyunca da çiçekleriyle çevresine binbir renkler saçar, kokusu ile, güzelliği ile, güzelliğinden çok o mahçup saf duruşu ile herkesi kendine hayran bırakırmış. Doğa ananın da en sevgili yavrusu, herşeylerden sakınıp gözettiği en nadide çiçeği imiş bu Dağ Fulyası. En yakın arkadaşı Nergis 'le sıcak yaz günleri boyunca gülüşürler, oynaşırlar, bütün doğayı neşeyle donatırlarmış. Fulyacık Nergis'ini çok sever bir dediğini iki etmezmiş. Elinden gelse tüm dünyasını Nergis'le paylaşmak istermiş. Nergis de çok güzelmiş ama Fulya'nın saflığına karşı son derece kurnaz, işveli, cilveli, bir kızmış. Fulya'yı çok sever, onunla arkadaşlığını sürdürmek için kendini ona benzetmeye çalışır, ama i...
Yorumlar
Yorum Gönder