Biriydi, sadece bir olmak isteyen, bazen de keşke hiç olmasaydım diyebilen, olmak ve olmamanın mesele olmadığını düşünen biriydi. Akşam üstleri bitişik yazıldığında ortaya çıkan anlamla, ayrı yazıldığında ortaya çıkan anlam anlamsız. Anlam kadının kalbinden akıyor, anlam bacaklarına çarpıyor adamların, o kuru kalabalığın. Anlam ayıp ediyor bazen, canı fena halde dayak istiyor. Bir yumruk yetmiyor ki, bir kurşun lazım, ya da iyi bir gök gürlemesi. Ölmek, ölmemek, tıpkı sevmek ya da sevmemek gibi. Biriydi, çiçek kokularını ezberlerdi, papatya severdi, az yemek yerdi. Biriydi, severek bütün oyunu bozmuş, yaşanılası tüm geleceği yakıp yıkmış biriydi... Bu sefer kafiyeler denk gelmeyecek! Bu sefer, bu seferden dönmeyeceğim. Sefer olacak her yan, yön, yer!
FULYA çiçeğinin hikayesi
Bir varmış bir yokmuş ,uzak ülkelerin birinde, dağların doruklarında güzeller güzeli Dağ Fulyası yaşarmış.Baharın ilk belirtileriyle uzun kar uykusundan uyanır, güneş sıcaklığını iyice hissettirmeye başladığı günlerde tomurcuklanır, yaz boyunca da çiçekleriyle çevresine binbir renkler saçar, kokusu ile, güzelliği ile, güzelliğinden çok o mahçup saf duruşu ile herkesi kendine hayran bırakırmış. Doğa ananın da en sevgili yavrusu, herşeylerden sakınıp gözettiği en nadide çiçeği imiş bu Dağ Fulyası. En yakın arkadaşı Nergis 'le sıcak yaz günleri boyunca gülüşürler, oynaşırlar, bütün doğayı neşeyle donatırlarmış. Fulyacık Nergis'ini çok sever bir dediğini iki etmezmiş. Elinden gelse tüm dünyasını Nergis'le paylaşmak istermiş. Nergis de çok güzelmiş ama Fulya'nın saflığına karşı son derece kurnaz, işveli, cilveli, bir kızmış. Fulya'yı çok sever, onunla arkadaşlığını sürdürmek için kendini ona benzetmeye çalışır, ama içten içe de Fulya'nın herkes tarafından
Yorumlar
Yorum Gönder