Kayıtlar

Ocak, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Merhaba çilek, Ben bir soğanım ve seni çok beğeniyorum. Al al dudakların, yeşil saçların yok mu... Hiç aklımdan çıkmıyorsun.. Düşünüyorum da, bizi farklı yaratan, aynı zamanda bizi birbirimize yasakladı mı? Bir kez değse dudağım yüzüne, ölür müyüm, öldürür müyüm? Yanında dursam, bir zaman sonra sen de ben gibi mi kokarsın... Yoksa, ben sen gibi allanır mıyım? Ya da başından beri sürekli aldatılıyor muyum... Sen gerçek misin çilek!? Ben bir soğan mıyım! Peki, her şeyi bıraktım bir kenara, sadece bana nasıl konuşabildiğimi söyle? Sen de diğerleri gibi susma çilek!
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar: - Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz? Doktor: - Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız? Adam: - Ooo ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük. - Hayır, der doktor. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker. "Gerçek Akıl, Sadece Bize Sunulan Çözümleri Seçmek Değil, En Uygun Çözümü Bulabilmektir."
‎.../ve sana bir sır da ben vereyim mi ? onu hiç unutamayacaksın… O mu? O bazen pişman olacak, sende bıraktıklarına üzülecek, ağlayacak belki bazen… Seni hatırlayacak ara sıra, imlasız depresyonlar yaşayacak kağıtlara, Eli telefona gidecek istemeden… Ama seni bir daha hiç sevmeyecek; daha önce sevmediği gibi… yine de dönecek bir gün; kalmak için değil, seni nasıl yıktığını görmek için!.. her insan izlemek ister; uğruna bir ölümü…
Kimi der ki kadın Uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın Yeşil bir harman yerinde Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir, Boynumda taşıdığım vebalimdir. Kimi der ki hamur yoğuran. Kimi der ki çocuk doğuran. Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal. O benim kollarım, bacaklarım, başımdır. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim, Hayat arkadaşımdır. Nazım Hikmet
Deliliğin en deli hali, delirmeden önceki akıllı halin
Ben düşünmüyorum artık. Eskiden uzun uzun cümleler kurardım ya hani yüksek sesle anlatmaya çalışırdım. Artık anlatmaya tenezzül bile etmiyorum. Kendimle gurur duymaya başlıyorum, baksana kocaman adam oldun diyorum. Küçüklük fotoğrafıma bakarak gülümsüyorum salonda görünce. Çabuk sıkılıyorum. Dondurma yediğimde çok susuyorum, bu yüzden kendime kızıyorum. Bu arada özenmiyorum ben mesela artık o dizideki iki karaktere ikimizi koymuyorum. Artık seni yakıştıramıyorum “buraya”. Özlemek de nerden çıkmış? Hiç aklıma getirmiyorum. Canım sıkılıyor. Ama bitiriyorum. Hem de yavaş yavaş değil, en zor anımda senin için; “keşke burda olsaydı” vari cümleleri kurmamaya çalışarak bitiriyorum. Bir kere demiştim ya, “kokunu sen yokken burda hissediyorum” diye, artık hissetmiyorum. Artık kokunu burda hissetmek istemiyorum. En kötüsü de bu ya, seni rüyalarımda görebilmek uğruna gözlerimi tavana dimdik dikerek, dua etmiyorum artık. Artık bazı şeyleri de sen düşün istiy orum. Şarkıyı başlattığımda bambaşka şe...
Zoruma gidiyor terk edilen olmama rağmen, gittiğim her yere seni de götürmem. Sen beni bu kadar taşıyabilir miydin kendinde? Terk edilmiş olsan bile?
Kendime Öğüt Uslanma hiç hep deli kal Büyüme sakın çocuk kal Es deli deli böyle kal Son harmanında sevdanın Tüken toz toz savrula kal Suçüstü bulmalı ölüm Ölürken de sevdalı kal … Aziz Nesin

Hayko Cepkin - Boynuz Track

Resim
Şehrime gel sevgilim.  Yarın çık gel Bırak her şeyi, bir bekleyenim var de gel. Gel ki, bu şehir adımlarınla anlamlansın, Gel ki, bu şehir nefretim olmaktan çık sın. Gel ki, nefes alayım. Gel. Nâzım Hikmet Ran
O olmazsa yaşayamam O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle O daha az sever seni, Senin O’nu sevdiğinden. Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini… Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları… Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. “O benim.” diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin… Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. Mesela t...
Resim
gece, tuz kokusu dolu... yapışıklı bir aşk, ki hiç yakışmazken üzerime, dans ediyor benimle!! dalga mı geçiyorsun lan sevgili!! bu kasıtlı bir ölüm repliği, çalışılmış bir son... kalbimin içindeki seni kaydırıyorsun...

Paranoya (Hayko Cepkin)

Resim

Dayanamam (Konuk:Özlem Tekin) (Ogün Sanlısoy)

Resim

Badem ve Özlem Tekin | Kalpsiz.flv

Resim
Resim
DEVLET HASTANESİNE GİTMEK ZORUNDA KALAN BİR ÇOK KADININ YAŞAMAK ZORUNDA KALDIĞI BİR MUAMELE. KADININ ANLATTIKLARI TÜRKİYE ORTAMINDA OLDUKÇA TANIDIK. DOĞUM YAPMAYA GİDEN KADINA DA AYNI EZİYETİ VE SÖZLERİ SÖYLÜYORLAR . PARAN YOKSA GÖZÜME GÖRÜNME MANTIĞI. TABİ AKP'NİN KÜRTAJ ŞOVUYLA DA BİRAZ DAHA CESARET VERMİŞ OLMASI DA OLASI... Kadın doktor kürtaj olmak isteyen hastasına narkozsuz kürtaj yaptı. Hü rriyet gazetesi yazarı Ayşe Arman bugünkü köşesinde okuyanı altüst eden bir kürtaj hikayesine yer verdi. Devlet hastanesinde narkozsuz kürtaj edilen Eda K.B.'nin hikayesinin anlatıldığı mektupta tüyleri diken diken ifadeler yer alıyor. Kürtaj olduğu için doktorun kendisini cahillikle suçladığını, "kocanın altına yatmayı biliyorsunuz ama.." şeklinde hakaret içeren cümleler kurduğunu yazan Eda K.B., kürtaj olanları cezalandırmak için devlet hastenesinde narkozsuz kürtaj uygulandığını iddia etti. İşte o mektup: 'İÇİMİZ ÇOK ACISA DA ALDIRMAYA KARAR VERDİK' İki evladım v...

Kim - Candan Ercetin Teoman

Resim
Her kahve aynı tadı taşımaz... Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona gore degişir...  Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtigin kahvenin tadı kederlidir... Kahve telvesine yüreginin acısı karışır.  Bir pazar öğle sonrası annenin "hadi bir kahve yap da içelim" dediği kahve huzurludur... Köpükler annenin göz bebeklerine yansır... Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...  Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma cabasıdır... Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ... çıktığın an uyuyakalırsın... ferahlıktır!!! Dostlarla içilen kahve neşedir... Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer... Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır...Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır... Baban için yaptığın kahve sevgi doludur... çay bardağında, az şekerli...Kahve gibi görünmez sana... Ama sıcaktır dumanı tüter ve kokusu büyülüdür... Beklemediğin bir anda sana uzatılan ...

intikama aylar günler kala

hani biri gelir gidenin acısını dindirir yalan arkadaş o iş bildiğin göt gibi acı cekiyorsun gelen gideni aratıyor resmen  ,ha bide giden için zamanında kendini parçaladıysan oda baska bi acı zaten biz kadınların en buyuk aptallıgı aşık oldukmu tamam tapıyoruz heriflere sanki iyi bok yiyoruz aşık olupta olan bize oluyor sankı çok matah bişiymiş gibi  18 yaşında sacma sapan bi aşkla başlamış olmam kadar sacma bi durum yok hemde acının afillisini yaşıyorsun e bide küçüksün ya omuzundaki yük 2 katına cıkıyo... şu kitapları yazan arkadas pucca hatunum aynı ben diyebilecegım hatunlardan biri farklı olmayı başarmıs aptal aşıklardan bir kaçıyız sadece benm hikayemde onlarınki gibi başlıyor ama çekilen acılar aynı yaşananlar farklı... hayat cok farklı zamanlarda aynı acıları bambaska insanlara yaşatabiliyormuş TUHAF....

Ağlamışız (Halil Sezai)

Resim
Eğer bir insanın, arada birkaç kadeh şarap içeceği bazı eski dostları varsa, o eski dostlar onun en kırılgan halinden tutun, en hayatta haline kadar tüm yaşamsal detaylarını biliyorlarsa ve onu ambalajı için değil de kim olduğu için seviyorlarsa, bu insan şanslı bir insandır.
Bilerek veya bilmeyerek, Zamanı geldiğinde bildiklerimi bildirerek, Hatta bildiğimi sanarak, oyalanarak gidiyordum. Yolun yorulduğum yerinde, Yol olan bedenlere bakarak yürüdüm... Gittim, Çok kez gittim, Çok gittim. Hiçbir şey olmadı başında, Sen olmadın sonunda. Yol bitti. Kapandı mevsimler... Anladım, Oyalanma savaşıydı bu. Anladım, Kör yarışıydı. Gidiyorduk, gidiyordum, gidiyordun... Merkezinde hiç olan bir yolculukta, Yolcuyu oynuyorduk. Acı mı, vardı, var... Mutluluk mu, o da vardı, var... Her şey var, Aslında hiçbir şey yok. Hiçbir şeyli, hiç oyuncuların salaklığına, Salaklığıma tanığım. Tanımlansaydım, tanınmasaydım, tanır mıydın yine? Bir hiçi bulabilir miydin? Hiç yokken, hiçken de sevebilir miydin? Bilerek!; Bir salağı, Bir yok'u alabilir miydin koynuna? 
Birazdan güneş gidecek ve birazdan olduğunda birazdan olmuş olacak. Hatta bu yazı da bitmiş olacak birazdan. Sonunda ne yazacağımı bilmeden yazdığımı bilmenizi istiyorum. Sanki soğuk, sanki sıcak, sanki üşüyorum, sanki içim kanıyor ve sanki sıcak vücudum. Herkes bir şeyleri seviyor, sonra azalıyor, sonra bitiyor sevgi... Sonra, sonra, sonra, her şeyin sonrası oluyor. Bugün de bir günün sonrası, bugün bir birazdanın birazdanı, bugün soğuk, sıcak, karmaşık!
İyiyim ben. Hem neden “kötü” olacakmışım ki? Kötü olacak ne kaldı ki? Sana diyorum, kötü olacak ne vardı ki? Bitti zaten çoktan. Çok şey?, geçti üzerinden. Bilemediğim çok şey. Bilemediğin çok şey. Sildim çoktan tabii. Defterlerin arkasına bakıyorum, bastırarak yazdığın o yazıya. Yoksun. O verdiğin şey, kim bilir nerede. Uzatmak mı? Ne de anlamsız. Şu telefonun ışığı yanmadığı sürece, ona kaç para vermiş olmamın ne anlamı var ki? Boşver, zaten yanmayacaktı. Ki eğer yanarsa şayet, birileri bi’ şeyler soracaktı ya da aramak isteyecekti. Ne diyordum? Zaten sana göre, bazı şeyler çok fazla abartılıp yaşanıyordu, değil mi? Yere attığın o sandviç için bile Tanrı’dan özür dilemezdin. Sen böyleydin işte. Ben de böyleydim. Sen az ağlardın. Sen güçlüydün işte, umursamazdın. Babana kızardın, annenden nefret edebilirdin. Ben var ya, ben edemezdim. Ben sarılırdım belki, olmadı özür dilerdim, makas alırdım yanağından. Saçlarını öperdim. Sonra ben bazen uyuyam azdım hiç, bilirsin. Gözlerimi ovuşturur...
Birazdan güneş gidecek ve birazdan olduğunda birazdan olmuş olacak. Hatta bu yazı da bitmiş olacak birazdan. Sonunda ne yazacağımı bilmeden yazdığımı bilmenizi istiyorum. Sanki soğuk, sanki sıcak, sanki üşüyorum, sanki içim kanıyor ve sanki sıcak vücudum. Herkes bir şeyleri seviyor, sonra azalıyor, sonra bitiyor sevgi... Sonra, sonra, sonra, her şeyin sonrası oluyor. Bugün de bir günün sonrası, bugün bir birazdanın birazdanı, bugün soğuk, sıcak, karmaşık!

Cem Adrian hoşçakal.mp4

Resim

Umut Kaya - Mevsimler Gecerken

Resim